|
||
CUMHURİYET VE ANADOLU RÖNESANSI | ||
Işığın kırılmasıyla ilgili ilk fizik kurallarını bulan İslam bilgini İbn Heysen’dir. Işığın kırılmasıyla ilgili bu temel yasa, kurmaca dünyaların ve soyut matematiğin, uzay çalışmalarına kadar varan geometrik işlemlerin oluşturulması için de ilk önemli buluş sayılmalıdır. Matematikte “Ondalık Sistem”in keşfi Iraklı El Kaşi’ye aittir. Batı Rönesansı’na Aristo’dan kalma diyalektik maddeci düşünceyi aktaran ve Rönesans çağının en saygın düşünürlerinden biri sayılan kişi, Kordoba’da heykeli dikilmiş İbni Rüşt’tür. | ||
Güncel Olaylar Haberi | ||
CUMHURİYET VE ANADOLU RÖNESANSI
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu, yarım kalmış bir Anadolu Rönesansı'dır.
Rönesans, sözcük anlamıyla yeniden buluş ya da bulgulayış anlamına gelir. Bir kültürün, bir anlık toplumsal uyanışın, geçmişte bulduğu bir altın çağ üzerinden kendini ileriye fırlattığı bir değişim ve dönüşüm anı olarak da tanımlanabilir.
Günümüzde içinde yaşadığımız toplumsal koşulları değerlendirirken kapitalizm denen geniş yeniden üretim mekanizmasını ilk oluşturan, serbest işgücünü birikmiş emeğin, yani sermayenin hizmetine sokan, coğrafya, bilim ve imgelem alanında büyük keşiflere ulaşan, böylece dünyanın büyük bir kısmında egemenlik kuran Batı’da yaşanmış olan Rönesans’a ve bu kavram ışığında yaşadığımız gelişmelere yakından bakma gereği doğuyor.
Batı Rönesansı’nda yeniden bulunan ya da bulgulanan antik Antik Helen kültürü, yalnızca bir Yunan, Rum kültürü olarak değerlendirilemez. O kültür, tek bir halkın ya da milletin kendi malı değildir…
Büyük nehirlerin denize döküldüğü deltalarda ve Mezopotamya gibi sel baskınlarının sıkça olduğu verimli alanlarda tarımın bulunmasıyla, toprağın işlenmesiyle birlikte yerleşik topluma, kentleşmeye geçmiş insanlığın yüzbinlerce yıl sürmüş kandaş toplum geleneklerinin ve coğrafyalarının Akdeniz bereketinde harman olmasıdır. Hint uygarlığından Çin’e, Mezopotamya’dan Mısır’a, yerleşik toplum düzenlerinin ve yazıya geçmeye başlamış düşüncenin, kimi tarıma uygun nehir boylarıyla yürüyerek, kimi denizler atlayarak gelen kültürel birikimler orada alabildiğine özgürleşmesidir, kucaklaşması gibidir.
Toplumsal gidiş içinde ikinci kültürel dönemde akış tersine dönmüştür. Batı derebeyleşmiş Orta Çağ’ın Haçlı bataklığına girdiğinde, aynı kültür İslam Rönesansı ile farklılaşmaya, kendini sorgulamaya, farklı coğrafyalarda sınanmaya koyulur. Üçüncü dönem, Endülüs eliyle Avrupa’nın nöbeti devralması, Batı Rönesansı ile daha uçkun ve geniş bir bakış açısı kazanmasıdır.
Rönesans’ın temelini oluşturmaya başlamış Geniş Yeniden Üretim, Kuzey Avrupa’da, kan toplumu geleneklerini taptaze muhafaza eden Gotların, Vizigotların, Narmanların adası İngiltere’de kapitalizm ile taçlanır… Fransa’da 1789 Burjuva Devrimi ile işçi sınıfı ve yoksul köylülüğü de yedeğine alarak ekonomide ve politikada iktidarını kurar,
Işığın kırılmasıyla ilgili ilk fizik kurallarını bulan İslam bilgini İbn Heysen’dir. Işığın kırılmasıyla ilgili bu temel yasa, kurmaca dünyaların ve soyut matematiğin, uzay çalışmalarına kadar varan geometrik işlemlerin oluşturulması için de ilk önemli buluş sayılmalıdır. Matematikte “Ondalık Sistem”in keşfi Iraklı El Kaşi’ye aittir. Batı Rönesansı’na Aristo’dan kalma diyalektik maddeci düşünceyi aktaran ve Rönesans çağının en saygın düşünürlerinden biri sayılan kişi, Kordoba’da heykeli dikilmiş İbni Rüşt’tür. Sol anahtarı ve beş çizgili nota yazılımını bulan Müslüman müzik insanları Batı müziğini kilise ilahisi kısırlığından kurtarmıştı (Toledo kayıtları). Marks’tan yüzlerce yıl önce toplumsal değişimdeki iç ve dış dinamikleri görünür kılan, emeği en yüce değer sayan, Darwin’den dört yüz yıl önce doğal seçilim ve insan evriminin temellerini bulan da İbni Haldun’dur.
Cumhuriyet’in Anadolu’da yaptığı Rönesans’ın bir ayağı Erken Cumhuriyet Dönemi Kültür Eğitim Politikaları’nda antik kültüre verilen öneme, Osmanlı’nın yok saydığı İbni Haldun, İbni Rüşt gibi Doğulu bilim insanlarına ait olanları da kapsamak üzere, eğitim müfredatlarına ve çeviri politikalarına basar, bir ayağıyla Halkevleri ve özellikle Köy Enstitüleri üzerinden halk kültürünün değişimci ve yenileştirici gücünden kuvvet alır.
Genç Türkiye Cumhuriyetinin tarafımızdan bir Rönesans girişimi olarak tanımlanan eğitim ve kültür politikalarına yönelmiş tüm “muhalif” eleştirilerde, Osmanlı divan edebiyatı ve saray kültürünün yadsınmış olmasını ana sorun olarak öne çıkarılmaktadır. 16. Yüzyıldan sonra yozlaşmaya başlamış Osmanlı kültürünün kendisinden önceki Türk kültürünü yok sayması, onun konuşma dilini bile yazıda kullanmamış olması, Anadolu çoksesliliğini ve çok renkliliğini oluşturan diğer kültürler, genel olarak halk kültürü üzerindeki yok sayıcı egemenliğini de görmezden gelmiş olması ise unutulur…
Cumhuriyet, o gün için nüfusun %80’ini oluşturan üretici köy çocuklarının eğitiminde, Mustafa Kemal’in askerliğini çavuş ve onbaşı olarak tamamlamış halk çocuklarından yararlanma önerisi ile yola çıkmış Eğitmenler girişiminden sonra, Köy Enstitüleri ve Yüksek Köy Enstitüsü ile büyük adımlar atmıştı. Hemen hiçbir modern bilgi eğitiminden geçmemiş, halk kültürünün bire bir temsilcisi sayılabilecek halk âşıklarının enstitü enstitü dolaşıp bir tür öğretmenlik yapmış olmaları dönem ruhunu alabildiğine yansıtan bir tutumdur. Âşık Veysel, Âşık Ali İzzet, Müdâmi, Tâlibi Coşkun birer usta öğretici olmuşlardı.
Her Köy Enstitüsü’nde kendi bulunduğu yöreyle ilgili özel üretim çalışmaları yapılmış, yörenin tarım gereçleri geliştirilmeye çalışılmış, balıkçılıktan narenciye üretimine, tahıl ve kayısı üretiminden hayvancılık ve arıcılığa çök önemli bir üretim hamlesi yakalanmıştı. Yöredeki yaşam enstitü içinde bir kez daha canlandırılmıştır. Yöreye özgü eğlenceler düzenlenmiş, yöre halkıyla sıcak ilişkiler kurulmuştur. Daha sayısız örnekle taçlandırmak, ölümsüzleştirebilmek olasıdır büyük Anadolu Rönesansı’nı…
Cumhuriyet’in nasıl bir Rönesans girişimi olduğunun en somut örneklerinden birini Tercüme Bürosu’ndan Talim Terbiye’ye, Yüksek Köy Enstitüsü Yayın Kolu Başkanlığı’na en önemli kültür ve eğitim politikalarının en ön saflarında yer almış Sabahattin Eyüboğlu’nun yaşamında buluruz. Sabahattin Eyüboğlu, neredeyse tüm ömrünü kültürbilimci Mihail Bahtin tarafından Batı Rönesansı’nın en önemli kaynaklarından saydığı Rabelais romanı ve Gargantua’nın çevirisine adamıştı. Yoğun yaşam temposu içinde 1932 yılında İstanbul Üniversitesi’nde başladığı çeviri işi, ancak ölümünden hemen önce, 1973 yılı sonunda Vedat Günyol ve Azra Erhat’ın yardımlarıyla tamamlanabilmiştir...
Cumhuriyet Rönesansı’nın asıl göstergelerinden birisi de Köy Enstitülü edebiyatçıların Rabelais romanına benzer bir izlekle Anadolu Halk Gülmece Kültürü’nün yıkıcı ve yenileştirici gücünü üst kültüre taşımış olmalarıdır. Bu girişimin bir parçası da Rıfat Ilgaz, Sabahattin Ali ve Aziz Nesin tarafından yayımlanmış, çok önemli kültürel değişimlere imza atmış Marko Paşa, Malup Paşa vb gülmece dergicilik geleneğidir.
Cumhuriyet Rönesansı’nın en önemli işaret fişeğini oluşturan Köy Enstitülü sanatçılar, Batılı kodlarla kendi toplumunu çözmeye ve değiştirmeye yönelmiş öncüler gibi görülmemelidir. Onlar bir Doğu toplumunun iletişim araçları arasından, kendi dilleri ve yaşam gelenekleri içinde var olan değişimci güçle hem kendi aynalarını kurmuş, hem bu aynadan Batı dil ve kültürüne ışık tutarak, farklı bir perspektif, prizmatik bir bakış açısı oluşturmuştur.
Yarın Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 82. ölüm yıldönümü, onu ve Cumhuriyet’i en içten sevgi ve minnet duygularıyla selamlıyoruz. Bugünkü kuşaklara ve gençlerimize düşen görev, Cumhuriyet dönemini eleştirel bir gözle yeniden ele almak, eksik ve yanlışlar üzerine konuşmak, tarım ve üretici örgütlenmesi alanlarında olduğu gibi günümüz için çok yaşamsal olan çabanın yollarını araştırmak olmalıdır.
Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın Anadolu Rönesansı… 09 Kasım 2020, Alper Akçam |
||
|
||
Etiketler: CUMHURİYET, VE, ANADOLU, RÖNESANSI, |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.